……………. Sigorta …………… numaralı hasar dosyasında işlem gören 33 EMK 33 plakalı aracıma ait hasar dosyası , 01/01/2022 tarihinde açılarak tüm evraklar ilgili Sigorta şirketine eksiksiz olarak teslim edilmiştir.
TRAFİK SİGORTASI GENEL ŞARTLARINA GÖRE 8 İŞ GÜNÜ içerisinde hasarımın sonuçlandırılarak ödenmesi gerekirken bugüne kadar ödeme yapılmamıştır.
2918 SAYILI KARAYOLLARI TRAFİK KANUNUN ;
Tazminat ve giderlerin ödenmesi:
Madde 99 – Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.
Bu maddeye rağmen ekspertiz ücretimi yasal süre olan 8 iş günü içerisinde ödemeyen sigorta şirketi hakkında 5252 sayılı Türk Ceza kanunun 7. Maddesine göre cezai işlem yapılması arz ederim.
17 soruda araçlarda değer kaybı tazminatı
Trafik sigortasının genel şartları değişti ve yeni düzenleme uygulamaya girdi. Yeni düzenleme ile birlikte kaza sonrası hasar gören araçlara trafik sigortasından ödenen değer kaybı tazminatı da değişti. Peki, değer kaybı tazminatında hangi düzenlemeler yapıldı; kimler, nasıl tazminat alabilecek, tazminat nasıl hesaplanacak? İşte, trafik sigortasından ödenen değer kaybı tazminatında tüm merak edilenler.
1- Değer kaybı tazminatı nedir?
Kaza sonrası hasar gören araçlar hem TRAMER kayıtlarında hasarlı araç olarak geçiyor hem de onarım gördüğünden piyasa rayiç değerinde maddi kayba neden oluyor, yani değer kaybı yaşanıyor. Bu kayıp, trafik sigortasından karşılanıyor. Buna da değer kaybı tazminatı deniyor. Sigorta şirketleri, trafik sigortasından, onarım gören araçlara değer kaybı tazminatı ödüyor.
2- Değer kaybı tazminatını kim ödüyor?
Trafik sigortası kapsamında sigorta şirketleri bu tazminatı ödüyor.
3- Değer kaybı tazminatında neler değişti?
Yeni düzenleme ile değer kaybı tazminatına standart getirildi. Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), değer kaybı tazminatının hangi formüle göre hesaplanacağını, araçların piyasa değerine, kullanılmışlık düzeyine, kilometresine göre tazminat hesaplamasında hangi katsayıların kullanılacağını, hasar onarımında değişen parçanın değerinin nasıl hesaplanacağını tek tek belirledi.
4- Her sürücü tazminat alabiliyor mu?
Tazminattan yararlanabilmeniz için kazada kusursuz taraf olmanız gerekiyor.
5- Kusurlu sürücüler tazminat talep edebilir mi?
Hayır, kazada kusurlu tarafsanız, aracınızdaki değer kaybını alamazsınız.
6- Değer kaybı tazminatını kim belirliyor?
Son yapılan düzenleme ile tazminat, sigorta eksperi tarafından ayrıca düzenlenen değer kaybı raporu ile hesaplanacak.
7- Değer kaybı tazminatı nasıl hesaplanıyor?
Tazminat; aracın piyasa değeri, kullanılmış düzeyi, kilometresi ve ticari amaçla kullanılıp kullanılmadığına göre hesaplanıyor. Aracın piyasa değeri ise kaza tarihinde Türkiye Sigorta Birliği kasko araç değer listesindeki ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Sigorta Eksperleri İcra Komitesi Piyasa Değer listesindeki, araç gruplarına göre belirlenmiş bedellerin ortalaması alınarak tespit edilecek. Hasar gören aracın bedeli bu listelerde yer alıyorsa tazminat hesaplaması da bu bedel üzerinden yapılacak. Araç, listelerde yer almıyorsa o zaman piyasa değeri üzerinden tazminat hesaplanacak.
8- Tüm araçlar değer kaybı tazminatı için başvurabilir mi?
Otomobil, taksi, minibüs, otobüs, kamyonet, kamyon, çekici, iş makinesi, traktör, tarım makinesi, özel amaçlı araçlar, römork, motosiklet ve tankerler; yani, tüm araç grupları tazminat için başvurabilecek.
9- Kiralık araçlar da değer kaybı tazminatı için başvurabilir mi?
Kiralık araçlar da değer kaybı tazminatı için başvurabiliyor.
10- Hangi araçlar için değer kaybı tazminatı ödenmez?
Sadece trafikten çekilecek, hurdaya çıkmış araçlar sigortadan değer kaybı tazminatı alamayacak.
11- Araçtaki tüm hasarlar için tazminat ödeniyor mu?
Düne kadar mini onarım ile basit kaporta, plastik tampon onarımları, cam, radyo-teyp, lastik, hava yastığı, jant, mekanik, elektrik, elektronik ve döşeme aksamında yapılan onarımlar için değer kaybı tazminatı ödenmiyordu. Şimdi ise araçlardaki tüm hasarlar için değer kaybı tazminatı ödenecek.
12- Model ya da kilometre sınırı var mı?
Tazminat alabilmek için model ya da kilometre sınırı bulunmuyor. Ancak aracın kilometresine göre ve model yılına göre farklı hesaplama yapılacak.
13- Tazminat için kime, nasıl başvurulacak?
Kaza tespit tutanağı ve değer kaybı talep edilen araca ilişkin hasar ekspertiz raporu ile hasar fotoğrafları, aracın ruhsat fotokopisi, sürücü belgesi ile sigorta şirketine bizzat ve yazılı olarak müracaat edeceksiniz.
14- Tazminat talebi için aracılara başvurmak gerekir mi?
Hiçbir aracıya başvurmanıza gerek yok. Sigorta şirketine başvurmanız yeterli.
15- Sürücüler sigorta şirketinin belirlediği tazminata itiraz edebilecek mi?
İtiraz hakkı ve hukuk yolu her zaman açıktır ancak yeni düzenleme ile değer kaybı tazminatına standart getirildiği için nereye başvurursanız başvurun SEDDK tarafından yayınlanan formüle ve listelere göre hesaplama yapılacağından alacağınız tazminat değişmeyecektir.
16- Tazminat bir kere mi ödeniyor?
Her kaza sonrası değer kaybı tazminatı için başvurabilirsiniz.
17- Zaman aşımı süresi var mı?
Değer kaybı tazminatının kaza tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde talep edilmesi gerekiyor.
ARACINIZDA MEYDANA GELEN DEĞER KAYBINI, KARA TAŞITLARI BRANŞINDA RUHSAT SAHİBİ SİGORTA EKSPERLERİNDEN ALACAĞINIZ DEĞER KAYBI EKSPERTİZ RAPORU İLE KUSURLU OLANA RACIN SİGORTA ŞİRKETİNE MÜRACAAT EDEREK ALABİLİRSİNİZ.
TTK MADDE 1423 ile sigortacı poliçenin kurulması ve devamında tüm bildirimleri sigortalısına yazılı olarak bildirmekle yükümlüdür.Bu bildirimin yazılı olması dışında başka bir istisnası olamaz.
Koruyucu hüküm ile TTK da teminat altına alınan aşağıda yazılan bu madde hükmü, sigorta ettiren, sigortalı aleyhine değiştirilemez; değiştirilirse bu Kanun hükümleri uygulanır.
Dolayısı ile bu yükümlülüğün Telefon, çağrı merkezi, internet ve benzeri iletişim araçları ile yapılması mümkün değildir.
Mümkün olduğunu belirten mevzuat yok hükmündedir.
Bu mevzuatı hazırlayanlar da yanlış yapmıştır.
“ b) Aydınlatma yükümlülüğü
MADDE 1423- (1) Sigortacı ve acentesi, sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce, gerekli inceleme süresi de tanınmak şartıyla kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerini sigorta ettirene yazılı olarak bildirir.
Ayrıca, poliçeden bağımsız olarak sözleşme süresince sigorta ilişkisi bakımından önemli sayılabilecek olayları ve gelişmeleri sigortalıya yazılı olarak açıklar.”
Sigorta eksperleri Taslak Yönetmelik tarihi bendeki dökümanda 11.07.2016 tarihli.
Bu taslakta “Müfettiş Eksper” kavramı getirilmiş,tanım olarak “Sigorta suiistimal iddialarını bu yönetmelikte tanımlanan görev ve yetkiler çerçevesinde inceleyerek tahkikat sürecini yürüten sigorta eksperini” ifade ettiği belirtilmişti.
Bu konuyu açmamın nedeni sigorta araştırmacılarının ölçüyü kaçırmış olması -Sisbis in hukuk dışı işlemlerinin rahatsızlık verecek boyutlara gelmesidir.
Araştırmacılık.Bu işi yapanlar araştırmacı adı altında çoğu emekli olan eski polislerden teşekkül.
Araştımacılar kanun çerçevesinden mahrum, sadece “Yanlış Sigorta Uygulamalarının Tespiti, Bildirimi, Kaydı ve Bu Uygulamalarla Mücadele Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde çalıştıklarını belirtmektedir.
– Kişinin izni olmadan telefonun incelenmesi,fotoğraf veya kayıtlarına bakılması ve örnek alınması,
– Emniyet çalışanı vasıtası ile,adres kayıt sistemine yetkisiz girilerek adres ve telefonların alınması,
– Zorlama ve ikna ile kişileri hataya düşürerek beyan alınması,
– Yetkili makamdan izin alınmadan plaka tanıma sistemine girilmesi, mobesa kameralarının izlenmesi ve kayıtların alınması
Yukarıdaki izinlerin bir kısmı kişinin açık rızasına bir kısmı da mahkeme kararına tabidir.Bunlar yapılmamaktadır.
-Görülmektedir ki özellikle bu iş eğitimli kişilerce kanun ve hukuki çerçeve içinde ve özel kanunla oluşturulması sonrası sigorta eksperlerinin “Müfettiş Eksper” sıfatı ile yapması gerekir.
Kanun maddesi içinde mutlaka aşağıdaki hüküm olmalı ve bilgilerin ne maksatla ve ne sürece saklanacağı açıklığa kavuşmalı.
“ Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar ile özel işletmeler sigorta müfettişlerine görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar sigorta müfettişinin ihtiyaç duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması ruhsatın ibrazına bağlıdır.”
Anayasa mahkemesi 28/04/2020 de bir basın duyurusu yayınladı.
Bakan sayın Süleyman SOYLU’da bu karar ile ilgili görüşlerini bildirmişti.
Bu basın bildirisinde;
“Anayasa Mahkemesi 19/2/2020 tarihinde E.2018/163 numaralı dosyada, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimlerin, bu kapsamda bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171. maddesi ve 231. maddesinin kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkili olduklarını öngören kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. “ demektedir.
Kararın tam metni aşağıdaki bulunmaktadır.
Okumak ve öğrenmek isteyenler için paha biçilemeyen bilgi.
(Sosyal medyada içerik kovalayan ,suç arayan ve suç olduğunu düşünen ,kişisel bilgileri kendi çıkarları için hiçe sayan,sigorta araştırmasını hukuka uyarlı yapmayanların dikkat edeceğini,sigorta suistimali için hukuka uyarlı yeni ve uygar sistem için yol gösterici nitelikte olacağını ;okurken geniş açıdan büyük pencereden bakacağınızı ümit ediyorum)
Uzun geliyor ve sıkılıyorsanız
“3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu“ başlığı altında 9-13 arasını okuyunuz.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2018/163
Karar Sayısı : 2020/13
Karar Tarihi : 19/2/2020
R.G.Tarih-Sayı : 28/4/2020-31112
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL ve Engin ÖZKOÇ ile birlikte 138 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 18/10/2018 tarihli ve 7148 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 29. maddesiyle 26/10/1994 tarihli ve 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesine eklenen ikinci fıkranın Anayasa’nın 2., 7., 12.,13.,17., 20., 38., 40., 70. ve 129. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un iptali talep edilen 29. maddesiyle ikinci fıkranın eklendiği 4045 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Madde 1- Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması; kamu kurum ve kuruluşlarında, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır.
(Ek:18/10/2018-7148/29 md.) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkilidir.
Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 17/1/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Aydın AYGÜN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
1. Anlam ve Kapsam
3. Dava konusu kural, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimlerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171. maddesinin (5) ve 231. maddesinin (13) numaralı fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkili olduklarını hükme bağlamaktadır.
4. 5271 sayılı Kanun’un 171. maddesi Cumhuriyet savcısının kamu davasını açmadaki takdir yetkisini düzenlemektedir. Bu kapsamda Cumhuriyet savcısı bazı koşullar altında kamu davasının açılmasının ertelenmesine de karar verebilmektedir. Bu yetkinin kullanılması hâlinde ise anılan maddenin (5) numaralı fıkrası gereğince kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararların bunlara mahsus sisteme kaydedilmesi zorunludur. Söz konusu kayıtların ise ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi mümkündür.
5. Anılan maddenin (4) numaralı fıkrası uyarınca, hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilenlerin belirlenen erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlememesi hâlinde söz konusu soruşturma kovuşturmaya yer olmadığına kararıyla sonuçlandırılır. Bu itibarla kamu davasının açılmasının ertelenmesi, fail hakkında kamu davasının açılmasına yetecek şekilde suç işlediğine dair var olan şüphenin belirli bir süre denetime tabi olmak koşuluyla askıya alınmasını öngörmektedir.
6. Kanun’un 231. maddesinde ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre belirli koşulların gerçekleşmesi hâlinde sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Bu durumda da verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar da ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenebilir ve istenen kayıtlar bu amacın dışında kullanılamaz.
7. Belirlenen denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkûm olunmaması ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilir. Bu bağlamda sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı mahkûmiyet hükmü olarak kabul edilemez.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
8. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralın güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması faaliyeti kapsamında kamu idaresine, kamu görevine girme hakkını kullanmak isteyen kişiye ait kişisel verilere sınırsız bir şekilde erişme ve bu verileri toplama, sınıflandırma, işleme ve değerlendirme imkânı verdiği, kişisel verilere ilişkin kanunların kişisel veri niteliğindeki bilgilerin teminine, kullanılabilmesine, işlenebilmesine, ulaşılabilmesine, saklanma süresine, temin edilme gerekçesine, bilgilerin silinmesi ve değiştirilmesine, kötüye kullanımının engellenmesine yönelik birtakım güvenceleri içermesi ve hukuki belirliliğe sahip olması gerektiği, yapılan güvenlik soruşturması sonucunda kişilerin kamu görevine girmesinin engellenebileceği ya da mevcut kamu görevinden çıkarılmasının mümkün olabileceği, bu itibarla düzenlemenin kamu hizmetine girme hakkına öngörülemez bir sınırlama getirdiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 7., 12., 13., 17., 20., 38., 40., 70. ve 129. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
9. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; son fıkrasında da “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” denilerek kişisel verilerin korunması, özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur.
10. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır.
11. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere “…adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…” kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015).
12. Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. Dava konusu kural, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler tarafından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kişilerin kişisel veri niteliğindeki özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınmasına, hakkındaki suç işlediğine dair iddiaların değerlendirildiği Cumhuriyet savcılığı, hâkim veya mahkeme kararlarının tutulduğu kayıtlara ulaşılmasına ve bu kayıtların kullanılmasına imkân tanıması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir.
13. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
14. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
15. Anayasa’nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen husus gözetilerek kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir.
16. Kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili oldukları belirtilmiştir.
17. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır (benzer yönde bkz. AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 171, 172; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, §§ 89, 90; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, § 88).
18. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kural Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 7., 12., 17., 38., 40., 70. ve 129. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
19. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralın uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararlar doğabileceği belirtilerek yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
18/10/2018 tarihli ve 7148 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 29. maddesiyle 26/10/1994 tarihli ve 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesine eklenen ikinci fıkraya yönelik yürürlüğün durdurulması talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE 19/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLEkarar verilmiştir.
V. HÜKÜM
18/10/2018 tarihli ve 7148 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 29. maddesiyle 26/10/1994 tarihli ve 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesine eklenen ikinci fıkranın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE 19/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
BaşkanZühtü ARSLAN | BaşkanvekiliHasan Tahsin GÖKCAN | BaşkanvekiliRecep KÖMÜRCÜ |
ÜyeSerdar ÖZGÜLDÜR | ÜyeBurhan ÜSTÜN | ÜyeEngin YILDIRIM |
ÜyeHicabi DURSUN | ÜyeCelal Mümtaz AKINCI | ÜyeMuammer TOPAL |
ÜyeM. Emin KUZ | ÜyeKadir ÖZKAYA | ÜyeRıdvan GÜLEÇ |
ÜyeRecai AKYEL | ÜyeYusuf Şevki HAKYEMEZ |
ÜyeYıldız SEFERİNOĞLU | ÜyeSelahaddin MENTEŞ |
6102 sayılı TTK 1409/2.mad.”(2) Sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta teminatı dışında kaldığını ispat yükü sigortacıya aittir.” hükmü kanun maddesi olmasından ötürü AMİRDİR. (Not:Kanunlar amir olur,yönetmelik değildir.)Anayasa mahkemesinin 30/04/2020 resmi gazetede yayınlanan kararında ;2018/91 Esas , 2020/10 Karar , 19/2/2020 T,R.G.Tarih-Sayısı : 30/4/2020-31114“Anayasa’ya Aykırılık Sorunu “ başlığında ;
Elde edilen bilgiler de yalnızca yetkili Cumhuriyet başsavcılığının tespiti amacıyla kullanılabileceği ve anılan açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda kuralın belirli ve öngörülebilir olduğu, dolayısıyla kanunilik ölçütünü karşıladığı belirtilmiş daha sonra anayasaya uygunluğu aşağıdaki cümleler ile uygun olmadığı tespit edilmiştir.“ 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri”başlıklı 161. maddesinin (1), (2) ve (4) numaralı fıkralarına göre Cumhuriyet savcısı doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir, adli soruşturmayla ilgili sonucu ulaşabilmek için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir, Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca da bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister. Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adli işlere ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür. Diğer kamu görevlileri de yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, ilgili Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmek zorundadır….Buna göre sanal ortamda işlenen suçlar da dahil olmak üzere suç soruşturmasını yapacak yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi ve bu konuya ilişkin uyuşmazlıkların çözümü yargı makamlarının görevi kapsamında kalmaktadır. Kanun’da yargı mercilerine, anılan görevin yerine getirilmesini sağlayabilecek bilgiler de dahil olmak üzere suç soruşturmasıyla ilgili bilgilere erişme yetkisinin de tanındığı görülmektedir. Dolayısıyla yalnızca yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi amacıyla kolluğa, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamak suretiyle kuralda belirtilen yetkiyi tanımanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği ve bu yönüyle dava konusu kuralla getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.Öte yandan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik sınırlamanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği hâllerde de Anayasa’ya uygun bir sınırlamanın varlığının kabulü için Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan söz konusu hakkın gerektirdiği özel güvencelerin kişilere sağlanmış olması gerekir. Dava konusu kuralla öngörülen yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi için yapılan sınırlamanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna varıldığından bu özel güvenceler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. “….Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir. “ demektedir.
İspat yükünün sigorta şirketlerinde olması ve olası bir belirsizlik durumunda yargıda sigortalı lehine hükümlerin söz konusu olması kötü niyetli kesimlere cesaret vermesin.5237 sayılı TCK 158/1-k gereği nitelikli dolandırıcılık olarak kanundaki yeri unutulmamalı.Kanun’un “Nitelikli Dolandırıcılık” başlıklı 158-1/kfıkrası doğrultusunda “Dolandırıcılık suçunun sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesi” halinde alt sınır dört yıldan on yıla kadar hapis ve suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olmamak kaydı ile beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunmaktadır.Fiilin suç ve suçun cezası olduğunu bilmesi gereken sigortacı dosyayı adli makama iletmeli ,bu makam cumhuriyet savcılığı olmalıdır. Savcı gerekli görürse kolluğa incelemesi için görev verir. Dosya daha sonra savcılık makamınca uzlaşmacı safhasında sonuçlanmalıdır.Uzlaşma safhasında sonuçlanmıyor ise mahkemeye intikal etmelidir.Uzlaştırmacılık yeni bir yargı yolu, bu yol mutlaka katedilmeli. Yargıda yeni gelişmeler varken Anayasa mahkemesinin kararı açıkken sigorta şirketlerinin başvurduğu Sisbis bu doğrultuda yeniden yapılanmalıdır.
Kimlik bilgilerinin kolluktan alınması,Mobesa kameralarının incelenmesi,plaka tanıma sistemi ile araçların takibi,telefon kayıtlarının izinsiz tutulması gibi yasal olmayan uygulamalara izin verilmemelidir.Sigortacı araştırmacının bilgilerini hukuka uyarlı toplamalı sigortalı ile paylaşmalı sonrasında zararını karşılayamıyor ise savcılık ve uzlaştırmacı yolunu tutmalıdır.Ülkemizde kaliteli bir dedektiflik kanunu gerektiği açık olup;yabancı sigorta şirketlerinin ağırlıklı olduğu bu pazarda Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletinin yapısına yaraşır uygulamalar yapacaklarına inancım tamdır.
Ayrıca; Burada araştırmacı arkadaşlar veya temsilcileri bir şeyi yanlış anlıyor sanırım. Kimse sizin kötülüğünüzü istemiyor Bilakis kötü duruma düşmenizi istemiyor. Zira kazandığınız paranın 10 katını para cezası olarak ödemek zorunda kalırsınız ve kimseyi de yanınızda göremezsiniz. Naçizane tavsiyem KVKK’yı iyice okuyup anlayın ne demek istediğimi anlayacaksınız. Genelgeyle, yönetmelikle “araştırma” işi yapılamıyor; kanun gerekiyor, yetmiyor bu kanunda çok detaylı düzenleme gerekiyor. Bakın devletin güvenliği ve kamu düzenini ilgilendiren konularda bile “araştırma “ konusu kanunla düzenlenmesine rağmen “detaylı” düzenleme yapılmadığı için söz konusu kanun maddesi anayasa mahkemesi tarafından sayfalar dolusu açıklama yapılarak iptal edildi.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99.maddelerinde, 6704 sayılı Yasa’nın 3-6 maddeleriyle bazı değişiklikler yapılmış olup,
1) Tazminat hesap unsurlarının Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulacak sigorta genel şartlarına göre belirleneceğine ilişkin 90.maddede yapılan değişiklik, Anayasa’nın “kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödeneceği”ne ilişkin 19/Son maddesine; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesinin “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır” hükmüne; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1451.maddesindeki “Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır” hükmüne aykırıdır.
Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle sigorta şirketlerine karşı açılacak tazminat davalarında uygulanacak yasa, Trafik Kanunu’nun değiştirilen maddeleri değil, özel yasa niteliğindeki Borçlar Yasası’dır.
2) Dava açmadan önce sigorta şirketine başvurma koşuluna ilişkin 97.maddede yapılan değişiklik, Anayasa’nın 10.maddesi 4.fıkrasındaki “hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” hükmüne, 5.fıkrasındaki “kanun önünde eşitlik” ilkesine; gene Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlere ilişkin 13.maddesine ve “hak arama özgürlüğüne” ilişkin 36.maddesine aykırıdır.
3) İspat hakkının sigorta genel şartlarındaki belgelerle sınırlandırılmasına ilişkin 99.maddede yapılan değişiklik, “hak arama özgürlüğü” ve “kanıtlama hakkı”nı “kısıtlayıcı” nitelikte olup, Anayasa’nın 36.maddesindeki “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne; 13.maddesindeki “Temel hak ve hürriyetler,özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir” hükmüne; 6100 sayılı Hukuk Yargılama Yasası’nın 27.maddesinin 2.fıkrası (b) bendindeki “ispat hakkı”na aykırıdır.
4) İşleten ve sürücü yakınlarının “sosyal risk ilkesi” gereği, işletene ait ve sürücünün kullandığı aracın trafik sigortasından yararlanma haklarına ilişkin 92.maddenin (b) bendine dokunulmamakla birlikte, 92.maddeye eklenen (g) ve (h) bentleriyle, sigortacıya rücu hakkı tanınması, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ardıllığa ve rücu hakkına ilişkin hükümlerine aykırıdır.
5) Mahkemeler, ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle açılan tazminat davalarında, Trafik Kanunu’nun 6704 sayılı Torba Yasa ile değiştirilen 90-92-97-99 maddelerini asla dikkate almamalıdırlar. Çünkü, aynı Trafik Kanunu’nun 95.maddesi 1.fıkrasına göre:
“Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez.”
Trafik Kanunu’nun yukardaki maddesine göre, mahkemeler, trafik kazalarından zarar görenlerin açtıkları tazminat davalarında, Trafik Kanunu’nun değişen maddelerini değil, haksız fiillerde özel yasa niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu hükümlerini uygulamak zorundadırlar. Aksi takdirde, hem özel yasaya ve hem de Anayasa’nın yukarda açıklanan hükümlerine aykırı hareket etmiş olurlar.
6) Trafik Kanunu’nun değiştirilmeden önceki 90.maddesinde “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır”denilmekte iken, yapılan değişiklikle 90.madde “Tazminatlar, genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” biçimini almış olup,bu düzenleme ile sigorta sektörünün neredeyse tamamını ele geçirmiş yabancı sigorta şirketlerinin çıkarları doğrultusunda, Hazine Müsteşarlığı’nın her zaman ve istenildiği biçimde düzenleyip yürürlüğe koyacağı Genel Şartlarla, trafik kazalarından zarar görenler haksızlığa uğratılacaktır.
Hiçbir hukuk sisteminde olmayan, tek yanlı genel işlem şartı (6098/TBK,m.20) niteliğindeki Sigorta Genel Şartlarına yasaların üstünde bir güç sağlayan bu yasa değişikliğini yapanlar, yaptıranlar, görmezden gelenler, bu “hukuk dışı” düzenlemenin ayırdına varmayıp TBMM’den geçmesini önlemeyenler, ulusal onurumuzu yerle bir etmişler, İnsan Hakları Sözleşmelerini gözden kaçırmışlar, yabancı şirketlerin çıkarlarını koruyarak kapitülasyonları (âdeta) geri getirmişler, hortlatmışlardır.
I- TRAFİK YASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASININ NEDENLERİ
1- Olaylar ve girişimler
a) Sigorta şirketlerinin yüksek miktarda tazminat ödedikleri ve zarar ettikleri yakınmalarına çözüm arayışı içinde, Hazine Müsteşarlığı tarafından 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe konulan Trafik Sigortası Genel Şartları’nın (Anayasa’ya, temel yasalara, insan hakları sözleşmelerine ve sorumluluk hukukunun evrensel ilkelerine aykırı olması nedeniyle) Danıştay’da iptal davaları açılması üzerine, bu kez 6704 sayılı Torba Yasa’nın 3-6 maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ve 17’inci maddesiyle 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilerek veya kaldırılarak, Anayasa’nın 10-13-19-36-90-138.maddelerine, İnsan Hakları Sözleşmelerine, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkelerine, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun sorumluluklara ilişkin hükümlerine, özellikle 20-53-54-55 maddelerine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1451.maddesi ile 914.maddesine aykırı düzenlemeler yapılmış; ayrıca, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 95.maddesi ile 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 6 ve 7.maddeleri gözden kaçırılarak değişen yasaların kendi içlerinde çelişen durumlar yaratılmıştır.
b) Ülkemizde akılalmaz biçimlerde ve çok sayıda trafik kazaları yüzünden, sigorta şirketlerinin tazminat ödemelerinin, onların mali güçlerini aşacak noktaya geldiği doğru olabilir. Ancak bunu önlemenin yolu, trafik kazalarından zarar görenlerin haklarını kısıtlamak ve hiçbir hukuk sisteminde görülmeyen biçimde yasalarda değişiklik yapmak değildir; böyle bir çözüm açıkça yasalara, Anayasa’ya, İnsan Hakları Sözleşmelerine aykırıdır.
c) Kazaları azaltma yönünde girişimlerde bulunmak, akılcı çözümler üretmek, önlemler alınmasını istemek yerine, insan haklarına ve kutsal yaşama hakkına aykırı bir biçimde yasalarda değişiklik yapılarak tazminat haklarının kısıtlanmak istenmesi hiç doğru olmamıştır. Bu bir “insan hakları” sorunudur. Bu bir hukuk ve vicdan sorunudur. Yasalarda değişiklik yapanlar, hukukça korunması gereken en yüce hakkın “yaşama hakkı” olduğunun ayırdına ve bilincine varamamışlardır.
2- Trafik Kanunu’nun değiştirilen hükümleri
a) 2918 sayılı KTK’nun değiştirilen 90.maddesinde “Tazminatlar, genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” denilerek, genel işlem şartı (tek yanlı sözleşme) niteliğindeki sigorta genel şartlarına “yasaların üstünde” bir güç tanınmış olup, hiçbir hukuk sisteminde olmayan, hukuk ve adalet ilkelerine aykırı bu düzenleme:
aa)Anayasa’nın 19/Son maddesindeki “kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödeneceği” hükmüne;
bb)6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesindeki “destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağına” ilişkin emredici nitelikteki hükmüne;
cc)6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1451.maddesindeki “Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır” hükmüne;
dd)6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20.maddesi 4.fıkrasındaki kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülüyor olsa dahi, genel işlem şartı niteliğindeki sigorta genel şartlarının yasalara aykırı hükümlerinin geçersiz olacağı hükmüne;
ee)Ayrıca tüm haksız fiil sorumluları ile sigorta şirketleri arasında fark yaratılarak ve sigorta sektörünün yüzde doksandan fazlasına sahip olan yabancı şirketlere, Sigorta Genel Şartlarını diledikleri gibi ve çıkarlarına uygun biçimde değiştirtme olanağı sağlanarak (kapitülasyonları geri getirircesine) ayrıcalıklar tanınması, eski deyimiyle “imtiyazlar” verilmesi, Anayasa’nın 10.maddesindeki “eşitlik ilkesine, hiç bir kişiye ve zümreye imtiyaz tanınamayacağına” ilişkin hükmüne;
ff) Hazine Müsteşarlığına, Sigorta Genel Şartları yoluyla tazminat ilkelerini ve hesaplama yöntemlerini (bugüne kadar görüldüğü gibi, sigorta şirketlerinin istekleri ve çıkarları doğrultusunda) belirleme yetkisi tanınması, Anayasa’nın 138.maddesindeki hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarına, hiçbir organ ve makamın yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceğine, genelge gönderemeyeceğine, telkinde bulunamayacağına ilişkin hükmüne aykırıdır.
b) KTK’nun 97.maddesinde “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir” koşulu getirilmiş;
99.maddesi 1.fıkrasında yer alan “kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu” ibaresi “zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeler” şeklinde değiştirilmiş;
92.maddesine “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler” biçiminde yeni bir fıkra eklenmiş;
Yapılan bu değişikliklerle:
aa)Anayasa’nın 36.maddesine aykırı biçimde“hak arama özgürlüğü” ve “kanıtlama hakkı” kısıtlanmıştır. Anayasa’nın “hak arama hürriyeti”başlıklı 36.maddesine: göre: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
bb)Trafik kazalarından zarar görenlerin haklarının “sigorta genel şartları” ile sınırlanması ve kısıtlanması, Anayasa’nın “temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13.maddesine de aykırıdır. Madde hükmüne göre:
“Temel hak ve hürriyetler,özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.”
Anayasa’nın bu hükmüne aykırı olarak, KTK’nun 90-92-97-99 maddelerinde yapılan değişikliklerle, trafik kazalarından zarar görenlerin hakları, “kanunla” değil, keyfi biçimde düzenlenip yürürlüğe konulan/konulacak olan “sigorta genel şartları” ile sınırlandırılarak, Anayasa hükmüne aykırı hareket edilmiştir.
cc)Ayrıca yapılan bu değişiklikler, 6100 sayılı HMK’nun 27.maddesindeki “hukuki dinlenilme hakkına” aykırıdır. Özellikle, KTK. 99.maddesi 1.fıkrasına “sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeler” şeklinde bir açıklama konularak, HMK.27.maddesinin 2.fıkrası (b) bendindeki “ispat hakkı” kısıtlanmıştır.
II- YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERLE SİGORTA ŞİRKETLERİNE “AYRICALIK”
TANINMIŞ OLMASI, ANAYASAYA VE YASALARA AYKIRIDIR
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99 maddelerinde yapılan değişiklikle, sigorta şirketlerine Anayasa’nın 10.maddesine aykırı olarak “ayrıcalık” tanınmış;
Sigorta şirketlerinin istekleri doğrultusunda düzenlenen ve Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulan “sigorta genel şartlarına, hiçbir hukuk sisteminde olmayacak biçimde, yasaların üstünde bir güç tanınmıştır. Bu, hukukun temel ilkelerine ve hukuk sistemine aykırı olup, asla kabul edilemez. Şöyle ki:
1) Anayasa’nın “kanun önünde eşitlik” başlıklı 10.maddesi 1.fıkrasına göre “Herkes kanun önünde eşittir” ve 4.fıkrasına göre “hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
2) Yapılan değişikliklerle, yasaların üstünde bir uygulama gücü tanınan “Sigorta Genel Şartları” sigorta şirketlerinin istekleri ve önerileri doğrultusunda,Hazine Müsteşarlığı tarafından her zaman ve her biçimde değiştirilip düzenlenerek yürürlüğe konulacak olmasına ve trafik kazalarından zarar görenler, ancak bu sigorta genel şartlarındaki koşullarla sınırlı olarak hak elde edebileceklerine göre, Hazine Müsteşarlığı’na tanınan bu üstün yetki, Anayasa’nın 10.maddesi 5.fıkrasına aykırıdır. Çünkü:
“Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Oysa, bir Devlet kurumu olan Hazine Müsteşarlığı, bugüne kadar yayınladığı genelgelerle ve en son (Anayasa’ya, temel yasalara, uluslararası insan hakları sözleşmelerine, sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırı olarak) düzenleyip 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe koyduğu “Trafik Sigortası Genel Şartları” ile trafik kazalarından zarar gören halkımızın yararlarını ve haklarını kısıtlayıp, hep sigorta şirketlerinin çıkarlarını gözeterek, Anayasa’nın 10.maddesi 5.fıkrasındaki “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” hükmüne aykırı hareket etmiştir
3) Sigorta sektörünün yüzde doksandan fazlası “yabancı” sigorta şirketlerinin elinde olduğuna göre, yapılan yasa değişiklikleri ile sigorta şirketlerine tanınan bu “ayrıcalıklar” eski dildeki söylenişi ile “imtiyazlar”, geçmiş dönemin kapitülasyonlarını çağrıştırmakta değil midir?
III- YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER YARGI YETKİSİNE VE YARGININ
BAĞIMSIZLIĞI İLKESİNE AYKIRIDIR
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99 maddelerinde yapılan değişiklikle, trafik kazalarından zarar görenlerin tazminat haklarının ve sigorta şirketleri tarafından ödenmesi gereken tazminat miktarlarının, Hazine Müsteşarlığı tarafından (sigorta şirketlerinin istekleri ve önerileri doğrultusunda) keyfi biçimde düzenlenip yürürlüğe konulan/konulacak olan “sigorta genel şartları ve eklerinde” yer alan esaslara göre hesaplanacağına; yasa değişikliğinden önce yürürlüğe konulmuş olan “Trafik Sigortası Genel Şartları” eklerinde açıklandığı üzere, tazminat hesap ilkelerinin (yaşam ve zarar sürelerinin, aktif ve pasif dönemlerin, tazminat hesabına esas kazançların ve parasal değerlerin, hesap formüllerinin vb.) Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceğine;
Başka bir anlatımla, trafik kazalarından zarar görenlere tazminat ödenip ödenmeyeceğinin ve tazminat miktarlarının, Sorumluluk Hukukunun temel ve evrensel ilkelerine, öğretide benimsenen görüşlere, Yargıtay’ın yerleşik ve ilke kararlarına ve Borçlar Kanunu hükümlerine göre değil de, Hazine Müsteşarlığı tarafından konulacak (keyfi) kurallara göre belirleneceğine ilişkin düzenlemeler yargının yetkisine tecavüz niteliğinde ve yargı bağımsızlığına aykırıdır.
1) Anayasa’nın 138.maddesi 1.fıkrasına göre “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Sigorta avukatları, Trafik Yasası’ndaki değişiklikleri ileri sürerek, mahkemeden, Hazine Müsteşarlığı’nın dilediği biçimde düzenleyip yayınladığı “Sigorta Genel Şartları”ndaki esaslara göre tazminat hesaplanmasını, bilirkişi olarak Hazine Müsteşarlığı’nın uygun gördüğü kişilerin görevlendirilmesini istedikleri takdirde, yargıç bağımsızlığına müdahale edilmiş olacaktır.
2) Gene Anayasa’nın 138.maddesi 2.fıkrasına göre “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde telkinde bulunamaz.”
Anayasa’nın yukardaki hükmüne göre, hakimler, Hazine Müsteşarlığı’nın hazırlayıp yürürlüğe koyduğu “sigorta genel şartlarına” uymak zorunda değillerdir. Eğer uyarlarsa, Borçlar Yasası’nın haksız fiillere ve sözleşmelere ilişkin hükümlerine: Hukuk Yargılama Yasası hükümlerine ve elbette Anayasa’nın yukardaki hükmüne aykırı hareket etmiş olacaklardır.
3) Tazminat hesap ilkeleri, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkeleri doğrultusunda, öğretiden görüşlerle, Yargıtay’ın yerleşik kararlarıyla ve gerektiğinde karşılaştırmalı hukuk yoluyla başka ülkelerin yüksek yargı kararlarından da yararlanılmak suretiyle belirlenmekte olup, yargıçlar bunlara uygun kararlar vermek zorundadırlar. Bu nedenle de, sigorta genel şartları onlar için uyulması zorunlu ve bağlayıcı değildir.
4) Hem, genel olarak haksız fiillerden kaynaklanan tazminat davalarında başka, trafik kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında başka, her biri birbirinden farklı ilkeler ve hesaplama yöntemleri uygulanamaz. Öte yandan işleten ve sürücü hakkında ayrı, sigortacı hakkında ayrı hesaplama ilke ve formülleri söz konusu olamaz. Bütün bunlar Anayasa’nın 10.maddesinde belirtilen “eşitlik” ilkesine aykırı olur.
5) İnsan zararları ve yaşama hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgeleri ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış; bunlar iç hukuka geçmiş, yasa gücü kazanmıştır.
Anayasa’nın 90.maddesi 5.fıkrasına göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar Kanun hükmündedir.”
Yargıç, Hazine Müsteşarlığı’nın keyfince hazırlayıp yürürlüğe koyduğu Sigorta Genel Şartları’na değil, Anayasa’ya, temel yasalara ve yasa gücündeki uluslararası sözleşmelere uymak zorundadır.
IV-YASA’DAKİ DEĞİŞİKLİKLER, TRAFİK KAZALARINDAN ZARAR
GÖRENLER YÖNÜNDEN BAĞLAYICI DEĞİLDİR.
KTK’nun 90-92-97-99.maddelerinde yapılan değişiklikle, tazminat isteme haklarının ve tazminatın miktarlarının, Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulan/konulacak olan “sigorta genel şartları”ında ve eklerinde yer alan esaslara göre belirleneceğine ilişkin düzenlemeler, aşağıda açıklanacağı üzere, trafik kazalarından zarar gören üçüncü kişiler yönünden bağlayıcı değildir. Şöyle ki:
1) Trafik Kanunu’nu, sigortacılar yararına değiştirme işine girişenler, her nasılsa Yasa’nın 95.maddesini gözden kaçırmışlar ya da değiştirmeyi unutmuşlardır. Yasa’nın 95.maddesine göre:
‘Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez.”
2) Öte yandan uyulması istenilen Sigorta Genel Şartları, 6098 sayılı TBK’nun 20-25 maddelerinde yer alan “genel işlem şartı” niteliğinde tek yanlı düzenlenmiş basılı tip sözleşmelerdendir. 6098 sayılı TBK’nun 20.maddesi 1.fıkrasına göre:
” Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz.”
20.maddenin 4.fıkrasına göre:
“Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.”
Bu tespitleri yaptıktan sonra, öğretide neler denildiğine bakalım:
“Sigorta Genel Şartlarının, yasaların emredici hükümlerine aykırı olup olmadığı her zaman yargı makamlarınca incelenebilir. Yasaların emredici hükümlerine aykırı görülürse, genel şartlara göre değil, yasanın emredici hükümlerine göre karar verilir.” (Prof.Dr.Haydar Arseven, Sigorta Hukuku, 1991, Beta Yayını, sf.32-33)
“Bakanlıkça onanmış olsa dahi, Genel Şartlar emredici hükümlere aykırı olarak düzenlenmişse geçersizdir.” (Işıl Ulaş, Uygulamalı Sigorta Hukuku, Turhan Kitabevi 2.baskı, 1998)
Sonuç olarak, Sigorta Genel Şartları, 6098 sayılı TBK’nun 20-25. maddelerine göre “genel işlem şartı” niteliğinde bir sözleşme türü olmakla, sözleşmenin taraflarını (sigortacı ile sigorta ettireni) bağlarsa da, trafik kazalarından zarar gören üçüncü kişileri bağlamaz. O halde Genel Şartlar ve ekindeki kuralların yasalara aykırı bölümleri üçüncü kişileri bağlamaz ve onlar yönünden geçerli değildir.
V-YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERLE, 6098 SAYILI BORÇLAR KANUNU’NUN 55.MADDESİ DEVRE DIŞI BIRAKILMAK İSTENMİŞTİR
1) 6098 sayılı TBK’nun 55.maddesine göre “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır.
Sorumluluk Hukuku ilkeleri, öğretideki görüşlere, evrensel kural ve kuramlara, yerli ve yabancı yargısal inançlara göre belirlenir. Yasa’nın destek tazminatına ilişkin 53.maddesi ile bedensel zararlara ilişkin 54.maddesinin uygulanmasında bu ilkeler gözetilir.
İşte, Trafik Yasası’nın değiştirilen 90-92-97-99.maddeleriyle Sigorta Genel Şartlarına yasaların üstünde bir güç tanınarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun, İnsan Hakları Sözleşmeleri uyarınca düzenlenen 55.maddesi devre dışı bırakılmak istenmiştir.
2) Yapılan değişiklikler, en temel haklardan olan “yaşama hakkına” aykırı ve bir “insan hakları” sorunudur. 6098 sayılı TBK.’nun 55.maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere:
a) İnsan Zararları” olarak da kavramlaştırılabilecek olan bu zararların hesabında Borçlar Kanunu, özellikle yeni 49-55 madde hükümleri, diğer özel yasalar ve sorumluluk hukuku ilkeleri gözetilecektir.
b) Tazminatın önleyici işlevi, insan hakkı karakteri (gözetilerek) zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemlerden kaçınılmalıdır.
c) Tazminat, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 1 Nolu ek-protokolün 1 inci maddesi kapsamında özel koruma görmektedir (Any.m.90). Yasaya ve hesaplama ilkelerine uygun olarak belirlenen ve denkleştirilen tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın ve nesafet hukukunun mahiyeti ile bağdaşmaz.
d) Hâkim tazminat hesabında temel alınan varsayımları, yöntemleri ve hesap işlemini denetleyebilir. Ayrıca tazminat hesabına ilişkin bilirkişi raporu, diğer davalarda olduğu gibi sorumluluk davalarında da hâkimi bağlamaz.
Yukardaki ilkeler ile Genel Şartlar ekindeki hesaplama kurallarını karşılaştırırsak, yeni düzenlemenin Türk Borçlar Kanunu hükümlerine aykırılığını açıkça görebiliriz.
VI-SORUMLULUK HUKUKU İLKELERİNE AYKIRILIK
1- Her sorumluluk türüne göre ayrı bir hesaplama yöntemi uygulanamaz İnsana verilen zararlar bir bütündür. Trafik kazaları için ayrı, iş kazaları için ayrı, başka sorumluluk türleri için ayrı hesaplama yöntemleri olamaz. Genel Şartlar aracılığıyla sigorta şirketlerinin dayattıkları hesaplama yöntemleri tüm sorumluluk türlerine uygulanamaz Ortak bir yöntemde birleşmek ve kurumlar arası uyum sağlamak zorundayız.
2- Sorumluluk Hukukunun evrensel ilkelerine uyulmalıdır.
a) Hukuk, yalnız yasalarla, tüzük, yönetmelik gibi yasal düzenlemelerle sınırlı değildir. Hukukun evrensel ilkeleri, öğretide oluşan ve genel kabul gören kuramları ve kuralları, yargısal inançları vardır. Hukuk, tarihsel, toplumsal, kültürel, geleneksel kuralların tümevarım yoluyla değerlendirilmesi sonucu oluşan kuramlar, kurallar ve ilkeler bütünüdür. Hukuk bütün bu yollardan geçerek adalete ulaşmaya çalışır. Adalet bir anlamda toplumun vicdanıdır.
Yukardaki tanımların dışına çıkıldığında, yasa koyucunun çıkardığı yasalar ve ülkeyi yönetenlerin uygulamaları, buyrukları, dayatmaları hukuka aykırı olur.
Somut olaya baktığımızda, 2918 sayılı Trafik Kanunu’nun 6704 sayılı Torba Yasa ile değiştirilen 90-92-97.99.maddeleriyle, Anayasa’nın ve yasaların üstünde bir güç haline getirilmek istenen Sigorta Genel Şartlarını yürürlüğe koyan devlet kurumu (Hazine Müsteşarlığı), yasalara ve hukuka aykırı hareket etmiş olur.
b) Sorumluluk Hukukunun temel ve evrensel ilkelerine göre, haksız ve hukuka aykırı eylemlerde zarar olay tarihinde doğar, gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz, kişiler ve kurumlar yasalar karşısında eşittirler. Kişi ve kurumları koruyup kollayıcı ayrıcalıklar tanınamaz. Yaşama hakkı ve sağlıklı yaşama hakkı hukukça korunması gereken en yüce haklardır; bu hakları kısıtlayıcı ve zarar verenleri ödüllendirici düzenlemeler İnsan Hakları Evrensel Sözleşmelerine ve Anayasalara aykırıdır. Tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın mahiyeti ile bağdaşmaz. Zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemler, Sorumluluk Hukuku ilkelerine aykırıdır.
3) 2918 sayılı KTK’nun değişen maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmezse ve mahkemelerce de uygulanırsa, ölüm ve bedensel zararlar, yalnızca trafik kazalarından kaynaklanmadığına göre, iş kazaları başta olmak üzere tüm haksız fiillerden kaynaklanan insan zararları ile trafik kazalarından kaynaklanan insan zararlarının tazminat olarak değerlendirilmesi birbirinden farklı olacak; çeşitli konularda ve biçimlerde haksız fiillerden zarar görenler arasında eşit olmayan bir durum yaratılacaktır.
4) Bu arada, 6100 sayılı HMK’nun 107.maddesi de işlevsiz kalacaktır. Bu madde, özellikle ölüm ve bedensel zararlarda başlangıçta yoğun bir belirsizlik olduğu için, Alman ve İsviçre Hukuklarındaki uygulamalardan örnek alınarak ülkemizde yasalaştırılmış olup, bu da “insan hakları” ve “yaşama hakkı” konularında adalete ulaşımı sağlayan çok önemli bir düzenlemedir. Eğer Trafik Yasası’nın değiştirilen hükümleri mahkemelerce benimsenip uygulanırsa, 107.maddenin bir anlamı ve işlevi kalmayacaktır.
5) Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat hesaplarında önemli olan formüller değil, “hukuksal gerekçeler”dir. Bu gerekçeler, ikibin yılın ötesinden akıp gelen evrensel kurallarla bütünleşmiş; yüzyıllar boyunca tartışılıp belli kurallar ve kuramlar oluşmuştur. Bunlara, zaman içinde değişen yaşam koşullarına göre yeni kural ve kuramlar eklenmiş; hukuk sistemleri birbirine benzeyen ülkelerin hukukçularının karşılıklı görüş paylaşımları, yüksek mahkemelerin benzer kararlarından karşılaştırmalı olarak yararlanılması suretiyle, insanın değeri kavramına yakışır gerekçeler oluşturulmuştur.
Ancak ne var ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun değiştirilen maddeleriyle hukukun temel ilkeleri, yerleşik ilke, kural ve kuramlar, yargısal inançlar, bugüne kadar kitaplarda yer alan ortak bilgiler yerle bir edilecek; hukuksal gerekçelerin yerini Hazine Müsteşarlığı’nın buyrukları alacaktır. Hazine Müsteşarlığı’nın 2010/4 sayılı Genelgesinde dayattığı gibi, tazminat hesaplarının (taraf konumundaki ve hukuk bilgisi olmayan) aktüerler tarafından yapılmasının istenmesi, konunun bir başka olumsuz yönüdür. Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat haklarının “hukuksal gerekçelerini” belirlemek uzman hukukçuların ve özellikle hakimlerin işidir. Bu, sigortacılara ve aktüerlere bırakılamayacak kadar “yaşamsal” bir konudur. Hem insan zararları, trafik kazalarıyla sınırlı olmadığına göre, sigorta aktüerleri iş kazalarında bilirkişilik yapabilirler mi?
VII-TRAFİK, ULUSLARARASI HUKUK SORUNU OLUP, YAPILAN
DEĞİŞİKLİKLER, BU KURALA AYKIRIDIR
Trafikteki ve buna ilişkin yasalardaki düzenlemeler ulusal ve yerel bağlamda ele alınamaz. Ulaşım ulaslararasıdır. Bu nedenle Karşılaştırmalı Hukuk göz önünde tutulmak ve başka ülkelerle uyumlu düzenlemeler yapmak zorunludur. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 1975 tarihli İsviçre Karayolları Trafik Kanunu’ndan alınmıştır. Yeri geldikçe ihtiyaca uygun değişiklikler yapılmış; bu arada gene sigorta şirketlerinin etkisiyle tedavi giderlerine ilişkin 98.maddesinde (TBK’nun 54.maddesi ile yerleşik içtihada aykırı) olumsuz ve yanlış değişiklikler yapılmıştır.
İşte, 6704 sayılı TorbaYasa’nın 3-6 maddeleriyle değiştirilen KTK’nun 90-92-97-99. maddeleri de, Karşılaştırmalı Hukuk ilkelerine ve Uluslararası Hukuka aykırı, özellikle Avrupa ülkeleriyle uyum yönünden sorunlar yaratacak niteliktedir.
VIII-KARAYOLU TAŞIMA KANUNU’NDAKİ DEĞİŞİKLİKLER HAKKINDA
6704 sayılı Yasa’nın 3-6.maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97.99.maddeleri değiştirilirken, bununla bağlantılı olarak, adeta gözden kaçırılırcasına, (tasarıda olduğu gibi) 3-6.maddelerin ardına konulmayıp, Torba Yasa’nın daha ilerdeki 17.maddesiyle 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun sigorta sorumluluğuna ilişkin maddelerinin tamamı yürürlükten kaldırılmış; böylece taşımada yolcuları koruyan“Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası” da yok edilmiştir.
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’ndaki değişiklikler şöyledir:
1) Yasa’nın 3.maddesindeki “sorumluluk” tanımı: “Bu Kanunun 18 inci maddesiyle ihdas edilen zorunlu karayolu taşımacılık mali sorumluluk sigortası” biçiminde iken, 18.madde yürürlükten kaldırıldığı için, sigorta tanımı, 2918 sayılı KTK’nundaki Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası” biçimini almıştır.
Bu hiç doğru olmamıştır. Çünkü:
a) Kaldırılan “Zorunlu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası” taşımacının “yolculara karşı” sorumluluğuna ilişkindir. Bu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yolcu taşımaya ilişkin 914.maddesinin (önceki TTK.806.maddesinin) ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 6-7.maddelerinin gerektirdiği sigorta türüdür. Çünkü anılan maddelere göre, “taşımacı, taşıdığı yolcuları sağ ve sağlıklı olarak, güvenli bir biçimde gideceği yere ulaştırmakla yükümlü olup, “yolcunun taşıta bindiği yerden başlayarak gideceği yerde ineceği yere kadar araç içinde veya dışında, duraklarda ve mola yerlerinde (yalnız trafik kazalarından değil) başına gelebilecek her türlü zararlandırıcı olaylardan taşımacı sorumludur.
b) Taşımacının, aynı zamanda motorlu araç işleten olarak KTK’nun 91.maddesi uyarınca yaptırdığı “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası-Trafik Sigortası” üçüncü kişiler içindir. Oysa “yolcular” üçüncü kişi değildir ve taşımacı ile aralarında “taşıma sözleşmesi” ilişkisi vardır. Taşıma Sigortası kaldırılmakla, yolcular ile üçüncü kişiler arasındaki fark ortadan kaldırılmış olup, yolcular güvencesiz bırakılmıştır. Değiştirilen maddeler “Zorunlu Koltuk Sigortasını” da kapsıyorsa, o dahi kaldırılacaksa, bu değişikliklere önayak olanların bir vicdan hesabı yapmaları gerekecektir.
2) 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun yürürlükten kaldırılan 17 nci, 18 inci, 18 inci, 19 uncu, 20 nci, 21 inci, 22 nci, 23 üncü, 24 üncü ve 25 inci maddeleri ile 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ı) ve (i) bentleri taşımacının sorumlulukları ve sigortalarla ilgilidir.
Kaldırılan maddelerle ne gibi hatalar yapıldığını göstermek için, bir özet verelim:
a) Yasa’nın “sorumluluk” başlıklı 17.maddesinde:
“Şehirlerarası ve uluslararası yolcu taşımacıları; duraklamalar dahil olmak üzere yolcunun kalkış noktasından, varış noktasına kadar geçecek süre içinde meydana gelecek bir kaza nedeniyle yolcunun ölümü, yaralanması ya da eşyasının zarara uğramasından dolayı sorumludur” denilmekteydi.
Bu madde, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 806.maddesi 1. fıkrasının (yeni 6102 sayılı TTK. 914/1.maddesinin) zorunlu bir tekrarı niteliğinde idi. Kaldırılması doğru olmamıştır.
b) Yasa’nın yürürlükten kaldırılan 18.maddesi, “Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası”na ilişkin idi ve böylece yolcular bir güvenceden yoksun kaldılar.
c) Yasa’nın kaldırılan 19.maddesinin önemli bir işlevi vardı. Yolcunun ölümü veya bedensel zarara uğraması durumunda, zararın (tazminat) miktarının Taşıma Sigortası limitini aşması durumunda, yolcu, ikinci sıradaki Trafik Sigortasına başvurabiliyordu. İşte bunun için diyoruz ki, Taşıma Sigortası kaldırılmakla, taşımacıdan tazminat isteme hakkı, yalnızca trafik kazası ile sınırlı olmayıp, yolculuk sırasında uğradığı her türlü zararları da isteme hakkı olan “yolcu” güvencesiz bırakılmıştır.
d) Yasa’nın kaldırılan 20.maddesinde “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller hak sahiplerine karşı ileri sürülemez” deniliyordu. Bu da yolcunun “güvencesiz” bırakılması sonucunu doğuracak bir durumdur.
e) Kaldırılan 21-25 maddeler doğrudan Taşıma Sigortasıyla ilgili olup, bu sigorta türü için yukarda söylediklerimiz, kaldırılan bu maddeler için de geçerlidir.
IX- TRAFİK KAZALARINI AZALTMA YÖNÜNDE ÇÖZÜM ARAMAK
YERİNE, TAZMİNAT HAKLARININ KISITLANMASI DOĞRU
OLMAMIŞTIR
1- Trafik kazaları azaltılabilir
a) Ülkemizde akılalmaz biçimde trafik kazaları olmaktadır. Sürücü kusurları son on yılın rakamlarına göre yüzde 90-95 civarındadır. Ölümlü ve yaralanmalı kazaların neredeyse tamamına yakınında “bilinçli taksir” (TCK.m.22/3) söz konusudur. Daha kötüsü, kimi olaylarda sürücünün kusurlu eylemi olası kast” (m.21/2)olarak da nitelenebilmektedir. Tehlikeli araç kullanma (özellikle alkollü araç kullanma) suçları çok yaygındır; büyük bölümü ölüm ve yaralanma ile sonuçlanmaktadır. (TCK. m.179/2-3, m.85-89)
Kazaların oluş biçimlerine baktığımızda, sürücülerin dikkatsizlik ve tedbirsizliğin çok ötesinde, son derece sorumsuz, düşüncesiz, aldırışsız, adeta dengesiz bir ruh hali içinde akılalmaz kazalar yaptıkları görülmektedir. Öyle ki, trafik kazalarını haberleştiren gazetelerin “katliam gibi kaza” veya “korkunç kaza” ya da “trafik canavarı yine can aldı” türünden başlık atmalarını haklı çıkaracak sürücü hataları yapılmakta; daha doğrusu neredeyse “kast” derecesinde “trafik suçu” işlenmektedir.
Kaza nedenlerine şöyle bir baktığımızda, aşırı hızlı araç kullanma, viraja ve kavşağa hız kesmeden girme sonucu direksiyon kontrolunu kaybedip bariyerlere çarpma, takla atıp uçuruma yuvarlanma; kırmızı ışıkta geçerek yayaları ezme veya kırmızı ışıkta duran araçlara hızla gelip arkadan çarpma, kent içinde hız yaparken kontrolu kaybedip kaldırıma çıkarak yayaları çarpma; hatalı sollama sonucu şerit tecavüzünde bulunup karşı yönden gelen araçla çarpışma; fazla miktarda alkol aldıktan sonra güvenli sürüş yeteneğini yitirip tek yanlı veya çok yanlı kazalar yapma; yolcu taşıdığının ve insan yaşamının kutsallığının ayırdına varamayıp kaza yaparak ölümlere ve beden gücü kayıplarına neden olma vb.
Bütün bu akılalmaz “katliam gibi korkunç kazalar”, en son teknolojiden yararlanıp, bunların bir tekini dahi yaratamamış, bu araç ve aygıtların nasıl işlediğini dahi doğru dürüst bilmeyen; son otuz yılda kimlik, kişilik ve kültür yozlaşması içinde sorumluluk duygusu körelmiş, insan yaşamının değerini kavramaktan yoksun ülkemiz insanlarının “sürücü” olduklarında nasıl “canavarlaştıklarının” somut örnekleridir.
b) Uzun yıllardan beri trafik kazalarıyla ve tazminat davalarıyla ilgili konularda araştırmalar yaptığımız, yazılar ve kitaplar yazdığımız için kesin biliyoruz ki, trafik kazalarının en aza indirilmesi hiç te zor değildir. Bunun için Devletin ve ilgili tüm kuruluşların bir araya gelip harekete geçmeleri yeterlidir.
c) Kazaları önleme yönünde alınacak önlemlerin ve uygulanacak yöntemlerin ne olduğunu burada anlatacak değiliz. Ama ilgililer bizimle ilişkiye girdiklerinde kapsamlı bir öneri sunabiliriz.
2- Bu bir insan hakları sorunudur
Şimdilik şunu söyleyelim ki, kazaları azaltma yönünde girişimlerde bulunmak yerine, insan haklarına ve kutsal yaşama hakkına aykırı bir biçimde yasalarda değişiklik yapılarak tazminat haklarının kısıtlanmak istenmesi hiç doğru olmamıştır. Bu bir “insan hakları” sorunudur. Bu bir hukuk ve vicdan sorunudur. Yasalarda değişiklik yapanlar ve yaptıranlar vicdanlarını yoklamalıdırlar.
Evet, şimdilik bu kadar söylüyoruz. Dilerim anlaşılır.
3- Değişen yasaların bir an önce iptali istenmelidir
Yukarda ilgili bölümlerde açıkladığımız gibi, 6704 sayılı Torba Yasa’nın 3-6 ve 17. maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilerek ve kaldırılarak Anayasa’nın 10-13-19-36-90-138.maddelerine, İnsan Hakları Sözleşmelerine, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkelerine, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun sorumluluklara ilişkin hükümlerine, özellikle 20-53-54-55 maddelerine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 914. ve 1451.maddesine aykırı düzenlemeler yapılmış bulunmakla,
Trafik kazalarında ölen veya yaralanan yurttaşlarımızın mağdur edilmelerini, haksızlığa uğratılmalarını önlemek, en yüce hak olan yaşama hakkını güvenceye almak; sigorta şirketlerine hukuka aykırı olarak tanınan ayrıcalıkları (imtiyazları) ortadan kaldırmak ve bir anlamda ülkemizin bağımsızlığını ve onurunu kurtarmak için, tüm vicdan sahibi milletvekillerimizin en kısa sürede anılan yasaların iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmalarını; yargıçlarımızın da önlerine gelen davalarda değişen yasa hükümleri söz konusu olduğunda hemen Anayasa Mahkemesinde iptal davaları açmalarını istiyoruz, bekliyoruz.
Ticaret Bakanlığından:
6502 SAYILI TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUNUN
68 İNCİ VE TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİ YÖNETMELİĞİNİN
6 NCI MADDELERİNDE YER ALAN PARASAL SINIRLARIN
ARTIRILMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrası ile 27/11/2014 tarihli ve 29188 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilen parasal sınırların, 23/12/2019 tarihli ve 30987 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 512)’nde 2019 yılı için yeniden değerleme oranı olarak tespit edilen % 22,58 (yüzde yirmiiki virgül ellisekiz) oranında artırılarak yeniden belirlenmesidir.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68 inci maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları ile 84 üncü maddesinin birinci fıkrası ve Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin 6 ncı maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarına dayanılarak hazırlanmıştır.
Parasal sınırlar
MADDE 3 – (1) 2020 yılı için Tüketici Hakem Heyetlerine yapılacak başvurularda değeri:
a) 6.920 (altıbindokuzyüzyirmi) Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda İlçe Tüketici Hakem Heyetleri,
b) Büyükşehir statüsünde olan illerde 6.920 (altıbindokuzyüzyirmi) Türk Lirası ile 10.390 (onbinüçyüzdoksan) Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri,
c) Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 10.390 (onbinüçyüzdoksan) Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri,
ç) Büyükşehir statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerde 6.920 (altıbindokuzyüzyirmi) Türk Lirası ile 10.390 (onbinüçyüzdoksan) Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri,
görevlidir.
Yetki
MADDE 4 – (1) İl Tüketici Hakem Heyetleri il sınırları içinde, İlçe Tüketici Hakem Heyetleri ise ilçe sınırları içinde yetkilidir. Tüketici Hakem Heyeti kurulmayan ilçelerde Bakanlıkça o ilçe için belirlenen Tüketici Hakem Heyeti yetkilidir.
(2) Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki Tüketici Hakem Heyetine yapılabilir.
(3) İkinci fıkra uyarınca başvuru yapılabilecek ilçede Tüketici Hakem Heyetinin kurulmamış olması halinde tüketiciler o ilçe kaymakamlığına başvuru yapabilir. Yapılan bu başvurular, kaymakamlıklarca gereği yapılmak üzere Bakanlıkça belirlenen yetkili Tüketici Hakem Heyetine intikal ettirilir.
Yürürlük
MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ 1/1/2020 tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 6 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Ticaret Bakanı yürütür.
ALKOLLÜ İKEN KAZAYI KASKO ÖDERMİ
İŞTE CEVABI
1.0 PROMİL VE ÜSTÜ ALKOLLÜ SÜRÜCÜNÜN %100 KUSURU İLE OLUŞAN TRAFİK KAZASINDA KASKO TEMİNAT KAPSAMI
T.C.
YARGITAY
Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4623
KARAR NO : 2018/11940
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
– K A R A R –
Davacı vekili Sigorta Tahkim Komisyonuna sunduğu dava dilekçesi ile; davacı K.M. adına kayıtlı araca, A.Sigorta Şirketi tarafından ZMSS Poliçesi ile sigortalanan aracın 23/08/2015 tarihinde çarpması şeklinde trafik kazası meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde davacıya ait aracın %75 oranında, diğer aracın %25 oranında kusurlu olduğunu, kaza sonrasında diğer aracın sigorta şirketi tarafından davacıya kusuru oranında indirim yapılarak tazminat ödendiğini, davacıya ait aracın kaza tarihi itibarıyla davalı H. Sigorta A.Ş. tarafından Genişletilmiş Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalanmış olduğunu, araçtaki hasarın ödenmesi için davalı sigorta şirketine yapılan başvurunun kazanın alkolün etkisiyle meydana gelmiş olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, ancak kazanın münhasıran alkolden kaynaklanmadığını, bu nedenle talebin kasko sigorta poliçesi teminatı kapsamında bulunduğunu belirterek karşı tarafın sigorta şirketinden aldıkları tazminat düşülmek suretiyle aracında meydana gelen hasar tutarındaki tazminatın davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili, davacı tarafından sigorta şirketine yapılan başvuru üzerine gerçekleştirilen araştırma sonucunda; kazanın araç sürücüsünün alkollü olmasından kaynaklandığının tespit edildiğini,münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelen kaza nedeniyle tazminat talebinin teminat dışı olduğunu, talebin reddine karar verilmesini istemiştir.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince; alınan alkolün olayda münhasıran etkili olmadığı gerekçesiyle davacının talebinin kısmen kabûlüne, kusur oranına göre belirlenen 48.750,00 TL hasar bedelinin 21/07/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı H. Sigorta A.Ş’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, karara karşı davalı sigorta şirketi vekilince yapılan itiraz üzerine, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetince itirazın reddine karar verilmiş; karara karşı davalı sigorta şirketi vekilince süresi içerisinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Dairesi tarafından, hakem heyetince davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı bulunarak, davacının istinaf talebinin kabulüne,Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin 06/02/2017 tarih ve 2016/İ.3679-2017/İHK-414 sayılı kararının kaldırılmasına davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Kasko Sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, trafik kazasının salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediği, dolayısıyla hasarın kasko sigorta poliçesi teminatı kapsamında kalıp kalmadığı noktalarında toplanmaktadır.
6847 Sayılı Kanunun 19. maddesi ile değişik 2918 sayılı KTK.’nun 48/6.maddesinde; ”Yapılan tespit sonucunda 1.00 promil ve üstü alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.” düzenlemesi ve TCK.nın 179/3 maddesinde ise “Alkol veya uyşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki madde hükmüne göre cezalandırılır.” düzenlemesi ve Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.5 maddesinde yer alan; Taşıtın uyuşturucu maddeler veya Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararlar” düzenlemesi karşısında %100 kusurlu olup 1.00 promil ve üstü alkollü sürücülerin emniyetli araç sevk ve idare edemeyecek durumda olmaları nedeniyle meydana gelen zarar münhasırlık raporu aranmadan sigorta teminatı kapsamı dışında sayılacaktır. Kasko sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olması ya da tam kusurlu olmaması durumunda, trafik kazasının oluşumuna sadece sürücünün alkollü olması değil başka sebeplerinde etken olması nedeniyle meydana gelen zarar kasko sigortası teminat kapsamı içinde sayılacaktır.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için sürücünün sadece alkollü olması yetmeyip kazanın münhasıran alkolün etkisinde oluşması gerekmektedir. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK.’nun 1281.maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkol oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması gerektiği benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün ve 2005/11-624-713; YHGK 10.12.2014 gün ve 2013/17-1199 E. 2014/1018 K. sayılı ilamları).
Kaza tespit tutanağında; sigortalı araç sürücüsüne kavşaklarda geçiş önceliğine uymadığından ve alkollü araç kullandığından asli, karşı araç sürücüsüne kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığından tali kusur verilmiştir.
Sigorta Tahkim Komisyonunca hükme esas alınan bilirkişi raporunda da; davacının maliki bulunduğu araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde %75 oranında, karşı araç sürücüsünün,%25 oranında kusurlu olduğu belirtildikten sonra, kazanın sigortalı araç sürücüsünün münhasıran alkollü olmasından meydana gelmediği ifade edilmiştir.
Kaza sırasında sigortalı araç sürücüsünün 1.83 promil alkollü olduğu saptanmış ise de, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, sürücünün alkollü olması yalnız başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Kazanın salt alkolün etkisiyle oluşması ve başka etmenlerin bulunmaması gerekir.
Dosya kapsamından ve bilirkişi raporlarından, davacıya ait araç sürücüsünün tek başına kazaya sebebiyet vermediği, dava dışı sürücünün de ikinci derece (%25) kusurlu davranışı ile olaya katılımının bulunduğu, dolayısıyla kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelmediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince, rizikonun teminat kapsamında kaldığı kabul edilerek, istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün davacı yararına BOZULMASINA, dosyanın karar veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 10.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
17. Hukuk Dairesi 2016/19293 E. , 2017/296 K.
Dava kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
“ …….oysa ki sözleşme gereğince orijinal parçalar takılması gerektiğini, yakıt depolarının da orjinal olmadığını ve bu sebeple ceza yazıldığını, bu sebeple de 1,5 ay yurt dışına çıkamadığını ve bu sebepler zararlarının oluştuğunu ileri sürerek maddi tazminat talebinde bulunmuş, mahkemece araca orjinal parça takılmama eyleminin dava dışı şirket tarafından yapıldığından davalıya husumet yöneltilemeyeceği gerekçesi ile davanın husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiştir.
… davalı sigortacının yönlendirmesi ile müvekkilinin aracını dava dışı …Otomotiv şirketinde tamir için teslime ettiğini ve davalı tarafça … Otomotiv şirketi tarafından faturalandırılan hasarın ödendiğini, aracın hasarlı parçalarının orjinal parçalar ile değiştirilmeksizin onarımının yapıldığını ancak yurt dışı kullanımı sırasında kendisine uygulanan cezai işlem ile öğrendiğini belirtmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 12. maddesi gereğince yetkili servis seçimi davalıya bırakılmış olmasına, taraflar arasında düzenlenen poliçe gereğince hasarlı parçaların orjinalleri ile değiştirileceğinin kararlaştırılmış olmasına ve davalı … şirketince hasar bedelinin fatura karşılığında onarımı yapan dava dışı … Otomotiv şirketine yapılmış olmasına göre taraflar arasındaki sözleşmeye aykırılık sebebi ile oluşan gerçek zarardan davalı … şirketi sorumlu olup mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün
BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 19/01/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
01 temmuz 2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere trafik sigortası teminatları 36,000,00,- den 39,000,00,- tl ye ve kaza başına ise 78,000,00,- tl yükseldi……. girecek.
1 Temmuz 2019 tarihi itibariyle aynı araç türlerine sahip kişilerin sağlık giderleri, sakatlanma ve ölüm teminatı kişi başına 390 bin lira olacak. Kaza başı sunulacak teminat tutarı ise 1 milyon 170 bin lira ile 3 milyon 900 bin lira arasında değişebilecek.
P | S | Ç | P | C | C | P |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | |
7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 |
14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 |
21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 |
28 | 29 | 30 |
Proudly powered by WordPress | Theme: Wallstreet by Webriti